Biliyor
musunuz, sıkça yaptığımız bir hata daha var insanoğlu
olarak...Karşımızdaki insanı tanımadan onun hakkında fikir
beyan ediyoruz yani bir şekilde duyduğumuz sözlere göre onun öyle
olduğunu varsayıyoruz. Bu öyle sıkıntılara yol açabiliyor ki
bir taraftan kendi değerimizi düşürürken karşı tarafı da
üzmüş oluyoruz. Çifte sıkıntı yani!
Bunun
altında yatan neden belki de herkesi kendimiz gibi varsaymamız...
Malum herkes büyüdüğü, yetiştiği çevrenin özelliklerini
almakta ve büyük oranda büyüklerinin sözlerinin doğru olduğunu
sanmakta. Farkettiyseniz çoğu insan kendi öz düşüncesini değil
de çevreden ya da aileden duyduğu haliyle fikrini beyan eder. Eğer
düşüncelerde birlik sağlanamazsa 'Benim babam senin babanı
döver' kıvamına geliyor işler. Hal böyle olunca kavgalar da
kaçınılmaz oluyor. İnsan, kendine mi güvenmez, araştırmak
zoruna mı gider yoksa sözlerini tekrar ettiği insana mı çok
güvenir bilinmez, illaki bir fikir beyan etmesi gereklidir insanın.
Ya da zorunda hisseder belki. Malum insanın en büyük açlığı,
kendini karşı tarafa kabul ettirebilmektir. Ne zordur bu da!
Herkes
kendince haklıysa problemler nasıl çözülmelidir derseniz,
öncelikle karşı tarafı iyice bir tanımak gerek derim ben. Bu da
ancak onunla iletişim kurabilmeyi ve olabildiğince soru sormayı
gerektiriyor. Kendi doğrularımızı bir kenara bırakıp hakim
edasıyla dinlemek gerekiyor karşı tarafı. Malum, stres altında
insanlar kendilerini iyi ifade edemeyecekleri için sıkmadan ama
azar azar muhabbet en iyisi!
Herkes
az veya çok, öyle veya böyle doğru olanın farkındadır.
Çoğunlukla bunu kullanmaya çalışsa da bazen işine gelmez,
olabildiğince kaytarır. Bence işler bu noktada batmaktadır. Yüzüp
yüzüp kuyruğuna gelmek ama geri dönmek gibidir hissedilen... Bir
şeylerin eksik olduğunu hissedersin ama yapmakta inat edersin.
Neden, mutlaka vaktin olmaması, sana göre daha önemli işlerinin
olması gibi bahanelerdir. Problemi çözmediğin için geride
üzdüğün insanlar bırakırsın. Ve zamanı geldiğinde üzüntünle
baş başa kalırsın.
Bence
herkes kendi içinde bir hakim, bir yargıç olmalı bu dünyada.
Yoksa adil düzeni nasıl getireceğiz ki buraya! En sonunda karar
verebilmek için niyetlere bakmak en iyisi. Bu insan bunu isteyerek
mi yapmıştır, yoksa kasti mi! Ayırım bence çok önemli.
Sanıyorum iyi niyetli insan genel olarak iyi olmaya gayret
edecektir. Kötü niyetli ise kötü! Çünkü kötüğün temelinde
yatan es geçmek, kolaya kaçmak ve doğrusunu bildiği halde
yapmamak için debelenmek vardır. İnat ile kötülük kol koladır
belki de ama farkedilmez çoğu zaman!
Unutulmaması
gereken bir başka nokta varsa o da insanın kişilik özelliği... Ve bunu değiştiremeyeceğimiz... Yalnız... Belki genleri
değiştiremeyiz ama kaportayı düzeltebiliriz diye düşünmekteyim.
Belki bu vasıtayla iyilik yol,su, elektrik olarak geri döner.
Kimbilir!
Kimbilir
belki yarın belki yarından da yakın, bu satırlardaki gibi
yaşayabiliriz. İçimizdeki alçaklıkları düzeltir siper ederiz
kendimizi iyiliklere. İyi olan ne varsa kucak açarız, dalarız
derin mutluluklara... Bir bakmışız aslında cennetteyiz,
farkedememişiz ömrümüz boyunca!
Öyleyse
sevgiyle kalın, sağlıcakla...
tuğba
ünsal
25.03.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder