Ne olursa olsun
vazgeçemiyor insan şu yalnızlık duygusundan... Seçmece hayatlar
yaşadığımızı zannedip sıkıntılı, bir o kadar da hüzünlüyüz
aslında çoğu zaman. Kırıklarımızı aldırsak da yine de
vazgeçemiyoruz kalp kırmaktan. Kırıldıkça kırıyoruz, sanki
kural haline gelmiş, es geçemiyoruz bu huyumuzdan.
Oysa detayına bakmadan
sevmeliydi insan. Ne olursa olsundu, karanlıkta kalan tüm
ayrıtlarına bakmadan sevmek... Öze inemesen de sevebilmek, sadece
ve sadece insan olunduğunu, hataya her daim açık olunduğunu bile
bile sevmek... Hiç icat edilmemiş bir duygu gibi içimizde fakat
bir türlü yeryüzüne çıkaramadığımız, çıkarsak da sarıp
sarmalayamadığımız!
Yok, illa ki
yaralayacağız, illa ki kanatacağız karşımızdaki insanı.
Nesinden haz alır ki insan bu tür bir sevginin, çözemedim gitti.
İşin daha vahim tarafı kurban, karşıdaki insan değil de hep
kendimizizdir. Hep insanlar bizi incitmiştir, bizi yaralamıştır.
Biz de hıncımızı almak için daha bir saldırmışızdır.
Önümüze ne gelirse atmışızdır karşı tarafa, tüm varımız
yoğumuzla... Bazen de sırf canımız sıkıldığı için,
şımarıklık olsun diye yapmışızdır. Nedense hep bilememişizdir
kendimizi, tanımlayamamışızdır içimizi. Ayrıntılara
odaklanmaktan bütünümüzü görememişizdir. Ne yazık!
Belki de insan olmanın
gereklerindendir bilinmez ama çok gereksizdir, içi boştur bu
duygunun. Belki de boşaltılmıştır, kimbilir. Depresif takılmak
hoşuna gidiyordur belki de insanın. Çoğu zaman depresif
kelimesinin anlamını bile bilmeden içimizde yaşatırız. Kimine
göre delhizlerde kaybolmak heyecan yaratır belki de. Belki de azgın
sularda boğulmak, ateşlerde yanmak hoşa gider, kimbilir...
Oysa ki sadece ve sadece
sevilmeyi talep etmemişti insan. Baştan beri sevgi tanımını
yanlış anlamıştı çünkü! Nefretin sıcaklığını eş
edinmişti kendine, bir tutmuştu belki de... Öyle ya kasırgalar
esiyordu o küçük kalbinde. Estikçe şiddeti artıyordu ama kalbi
o oranda küçülüyordu. Çap, git gide azalıyordu, o hala farkına
varamıyordu!
Belki de bilmiyordu.
Cevap bu kadar basitti belki de. Öğreten mi olmamıştı acaba?
Yoksa içinde bir yerlerde, gizli odalara mı saklamıştı onu? Ne
de olsa insan konuyu ne kadar az bilirse o kadar korkar ondan. Kapıyı
ne kadar zorlasa, patlayacak dereceye de gelse açmaz, açamaz
kapıyı. Korkar. Olacaklardan korkar, kontrol edememekten korkar.
Kendini akıntıya bırakmak zor gelir belki de... Ama bilmez ki bu,
kolay olandır. Mühim olan akıntıya karşı yüzebilmektir
aslında... Ama denememiştir. Dolayısıyla hiç bilemeyecektir!
Herşeyin kolay
harcandığı bu yüzyılda sevginin de içinin boşaltıldığını
söylemeliyim. Herşey lafta. Sözler sarfedilir ama bakarsın boş.
Allanıp pullanmış koskoca bir hiçlik! Geride kalanlar sadece
hikaye. Masal dünyasının kahramanlarıyız belki de! Püf
denilince uyandığımız, az buçuk kandırınca kendimizi yine
rüyalara daldığımız...
Şaka maka böyle
geçiyor zaman dostlar. Dünyanın kendisi bir masal belki de, bir
türlü uyanamadığımız... Eğer koşulsuz sevginin tanımını
tam yapabiliyorsanız, bir zahmet bana da anlatır mısınız?
tuğba ünsal
3.4.2014
06:37
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder