21 Haziran 2014 Cumartesi

Kalp ile düşünebilmek...



Kalbiyle düşünen insanlar vardır. Muktedir olanları var edenlerdir bu tip insanlar. Güçlerini kalplerinden alanlardır. Yeniden ama yeniden yaşam enerjilerini umutla dolduran, hiç tükenmeyen bir pil misali etrafınızda dolaşırlar. Sapla samanı birbirinden de kolaylıkla ayırırlar. Bilirler ki gereksiz olan başa beladır, uğraşılmaya değmeyendir.

Karışık olanı sadeleştiren, anlamlandıranlardır bu tipteki insanlar. Hayatınız arap saçına döndüğünde kolaylıkla çözenlerdir. Üç bilinmeyen değil dört bilinmeyenli olsa da hayatınız farketmez onlar için... Dedik ya kalpleriyle düşünürler diye... Hayata karşı zorlanmazlar çünkü yakıtları sevgidir, o yüzden bitmeyendir. Sevgiyle bilenenlerdir.

Hataları olsa da onu derhal kabullenenlerdir. Bilirler ki insan noksandır. Noksandır ama kusurlarını da affeden bir yaradan vardır. Kamillik yoluna baş koyanlar, noksanlarını farkedebilmelilerdir ki yol kısa sürede tamamlansın. Anlamlansın.

Kısace söylemek gerekirse, 'olgunlaşma'nın kısa tanımıdır bu türdeki insanlar. Kaybolanlara yön gösteren bir yol arkadaşıdır onlar. İstifade ettiğiniz kadar yanınızda kalırlar. Bakarlar ki devam etmeye hazırsınız, ayrılırlar yanınızdan. Özgür bir kuş kadar hafif hissedersiniz. Ve inanın, bolca şükredersiniz.

Peki, nerede bulunur bu insanlar? Hemen hemen her yerdedirler. Bazen ana, baba bazen kardeş, yakın bir dost kim bilir belki de bir çocuk formunda çıkarlar karşınıza. Çünkü bilinemeyen bir şey varsa o da, hayattan kimin ne kadar öğrendiği... O mesafeyi kimin ne kadar katettiğini o insanı tanımadan bilemezsiniz. Bildiğinizi sanarsanız hemen 'Ön yargılı' olarak yaftayı yersiniz.

Tüm ilişki kurduğunuz insanlarda dikkat edilmesi gereken unsur bence bu noktada yatıyor. Duygusal zekayı ilerletmenin de ilk şartıdır bu kural. İlişkilerde 'içini doldurmak' deyimidir bu. Önce bir tanınacaktır karşıdaki insan, sonra niyetlerini ölçecek dereceye gelinmelidir. Böylelikle karşıdaki insan hata yapsa bile kolay affedilebilecektir. Ve böylelikle sağlamlaşacaktır dostluklar.

Bu noktada 'affetmek' neden önemlidir? sorusunu sormak gerekir. 'Bağışlayamayan' insan yoluna devam edemez. Bir yerlere takılmıştır çünkü. Adeta bir çengele takılmış hissiyatıdır bu. Koşmak ne mümkün, yürüyemez bile insan. Takılmış bir plak gibi olduğu yerde döner durur. Ve her defasında aynı acıları, korkuları tekrar tekrar yaşar. Bazı noktalarda sevinçler de yaşamıştır ama o duygular da gitgide silinikleşir. Ne kadar hatırlanmak istenirse istensin geri getirilemez bir süre sonra. Elde sadece acılar kalır.

O zaman ne yapıyoruz? Tanıştığımız insanları hemen bir kefeye koymuyoruz. Mümkün olduğu kadar tanımaya çalışıyoruz. En önemlisi onun hakkında 'Varsaymıyoruz!' Lütfen bu kelimeye çok dikkat edin. İnsanların görünüşüne göre onları hiç tanımadan 'yargılara' varılmamalıdır. Bu o kadar önemli bir konu ki anlatamam. Çünkü 'varsayarak' hem kendi değerimizi ayaklar altına alıyoruz hem de karşı tarafı oldukça fazla incitiyoruz. Dolayısıyla ilişkiler ilerleyemediği gibi yanlış anlaşılmadan kaynaklanan kavgalar da kaçınılmaz oluyor. 'Dedikodu' yapmanın neden yanlış olduğunu işte tam bu noktada çok daha iyi anlıyor insan! Ve 'yüzleşme'nin ne kadar kıymetli olduğunu!

Belki de hayatta ilerlemenin en önemli kuralı çok da fazla yorum yapmamaktır. Hangi konu ile ilgili olursa olsun, genel olarak dinlemede kalmak en güzeli. Karşınızdaki insan değişmeye niyetli değilse verdiğiniz öğütler bir kulağından girip diğerinden çıkacaktır. Ben bu noktada şunu öneriyorum;

Karşınızdaki insanı değiştirmek yerine onda gördüğünüz hataları kendiniz yapmamaya çalışırsanız hayatta daha kolay ilerlermişsiniz gibi geliyor. Burada gözlemin önemi bir kez daha karşımıza çıkar. Baktınız, gözlemlediniz, diğer insanlar bu tavırdan hoşlanmadılar. Akabinde 'Hımm, demek ki bu hoş karşılanan bir şey değil, bana yapılsa benim de hoşuma gitmezdi!' deyip aklımızda tutuyoruz. Aynı olay bizim başımıza geldiğinde direkt olarak anı hatırlanıyor ve daha uygun bir cevapla ilişkilerimizi düzene koyuyoruz. Ne oluyor o zaman? Herkes daha bir mutlu oluyor. Belki de mutluluğun süresi artıyor.

'Tecrübe' denilen olguyu da bu şekilde öğrenmiş oluyoruz. Ne güzeldir 'tecrübe etmek'! Ve insanı 'insan' olduğu için kabullenebilmek!

Nasihat etme dedik bolca nasihat ettik!
Sürç-i lisan ettiysek affola, gönüller hep bir ola...
Kalın hep umutla, sağlıcakla...

tuğba ünsal
21.06.2014
08:03


Not: Fotoğrafı, Yenişehir Denizli'de çekmiştim.