31 Ağustos 2013 Cumartesi

Kimim ki ben?




Çoğu insanda olduğu gibi nereden nereye gelindiğinin hikayesidir benimki de... Kimya okurken neden takı tasarıma ilgi duyduğum, kütüphanede finallere çalışmam gerekirken neden astronomi dergilerini karıştırıp akabinde sınıfta kaldığımın hikayesidir belki de... Çok fazla alana ilgi duyup, içimde bir güzel karıştırdığım ve en nihayetinde kendimi bulmamın hikayesidir kesinlikle...
Aslen içimdeki üretme isteği çocukluktan kalmadır. Deneysel ve bir o kadar da yeni şeyler keşfetmem gerekliliği içimde sürekli beni kışkırtmaktaydı. Halen daha öyle... Neden kimyayı ve sanatı seçmiş olmamı da bu içsellik açıklıyor sanırım. Yeni şeyler öğrenme açlığım sanırım hiç geçmeyecek. Geçmesin de!
Denizli'deki hikayem kimya öğretmenliği, 2004 yılında takı tasarım atölyesi ve akabinde dönüşen bir cam atölyesiyle başladı herşey. Ama herkes gibi cama başlamadan önce seramik işin içine girmişti hayatıma... İnsan sanat okulundan mezun olmasa bile nereden başlaması gerektiğini yine bu içsellik söylüyor sanırım. Arada seramik hamurunu elime alıp oynamak hala zevklidir benim için...
Cama başladığımda bir savaşa girdiğimin çok farkındaydım aslında...Cam ile benim aramda bir savaştı bu. Elbette hep onun sözü geçiyordu başlarda... Hata yaptığımda ise elime 'Cısss' diye dokunuyordu. Bir öğretmenin öğrencisinin uyardığı gibi... Daha dikkatli olmam daha kendine odaklanmam gerektiğini fısıldıyordu hep. Dokuz yılın sonunda bazen yenebiliyorum onu... Ama fazla değil!
Bugünlere gelirsek sanırım cam konusunda literatüre geçmek üzereyim. Geliştirdiğim tekniğe 'Mandrel üzerinde serbest şekillendirme' adını vermiş Anadolu Üniversitesi Cam ve Seramik Bölümü öğretim üyesi... Onur duydum. Tüm kalbimle de buradan kendisine teşekkür ediyorum.Tezinde yer vereceği bu teknik umarım vatana millete hayırlı olur.
Tekniğin çıkma sebebi hikayeler... Çocukken okuduğum masallar ve çizgi filmlerin etkisi ile sanki bir çocuğun hamurla elinde şekillendirdiği gibi ben de elde şekillendirilmiş cam objelerle hikayeler yaratıyorum. Bu objeleri birleştirip genelde de kolyeye dönüştürüyorum. Elbette her hikayede olduğu gibi bu hikayelerin de bir ana fikri var;
'Doğayı ve hayvanları sevelim'
'İnsanları sevelim. Daha iyi bir insan nasıl olabiliriz?' gibi...
Genel söylemek gerekirse insanı mutlu edecek ve onun refahını sağlayacak her türlü fikir bana ilham verir. Yapmaya çalıştığım kesinlikle, iyiliği ve dürüstlüğü aşılayarak insanlar için mutluluğun kapısını açmak... Hem de sonuna kadar!
Tekniği özetlemek gerekirse eğer; mandrel dediğimiz cam boncuk yapımında kullanılan çelik çubuk üzerinde heykel boncuklar yapıyorum. Heykele önden bakıldığında hiçbir delik görünmemekte... Fakat yandan görülebilen delik sayesinde istenirse heykel, bir boncuk gibi ipten geçirilerek takıya dönüşebiliyor. İster evinizin bir köşesinde, ister çerçeveleyip duvarınızda, isterseniz de boynunuzda şık bir kolye oluyor.
Sonuçta çıkan ürünümüz tavlanmak için fırına koymaya gerek duyulmadığı için hem zamandan hem de enerjiden tasarruf sağlıyor. Kısaca söylemek gerekirse endüstriyel tasarıma uygun hale geliyor camımız.
Bunun yanında aileden gelen genlerin isteği üzerine biraz resme başladım. Amaç yine Türkiye'ye yeni bir değer katabilmek... Bunun için Celal Günaydın'dan aldığım desen dersleri yardımcı oldu. Soyut Ekspresyonizm, Kübizm ve Orfizm akımlarının birleşimi gibi görünen tablolarım, mümkün olan her ton akrilik boyanın soyut çizilmiş desenler üzerine aktarılmasından oluşuyor. Her bakanın kendi ruh haline göre şekillenen bu çizim ve renkler aslında bakanın hayal gücünü arttırmayı amaçlıyor. İleride Otistik ve odaklanma problemi olan çocukların iyileştirilmesine yardımcı olacağı inancındayım.
Elbette tablolar yine kendi yaptığım cam ve seramik objelerle tamamlanmakta... Sanırım 'İçinde cam olmayan benden değildir' diyebilirim.
Bu arada camın farklı bir tekniği üzerinde yoğunlaşmak amacıyla yine Cam Ocağı Vakfı'na giderek İtalyan sanatçı Pino Cherchi'den kuma döküm tekniğini öğrendim. İlerde bu tekniği kullanarak cam ile resmi birleştirmeyi ummaktayım.
Malum hikayelere olduğu kadar yazmaya da merakım var. Dolayısıyla bu yıl içinde 5 yıldır hala bitiremediğim romanım ve şiir kitabımı bitirmeyi tasarlıyorum. Bir de sergi açabilirsem muhteşem olacak.
Cam boncuk kursları yanında seramik dersleri için Efruze Cam Tasarım'ı ziyaret edebilirsiniz. Bir kahveyle başlayacak arkadaşlıkları ve sohbetleri ne kadar çok sevdiğimi söylemek isterim.
Yeni yazılarımla yine 'Ve Kadın' dergisinden buluşmak üzere...
Sevgiyle kalın.
:)

Not: Resimdeki tasarımımın adı 'Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'

6 Ağustos 2013 Salı

Bilmece




Bilmece

Uzayıp giden geceler de vardı
Kısalıp giden ömürler de...
Anlaşılmayı bekleyen niceleri gibi
Karanlıkta kalmış küçük bir çocuk gibi
Yalnızdı sadece insan
Kemikleşmiş yara gibi

Sadede gelecek olursak
Hayat bir hüzün kadar uzun
Bir mutluluk kadar kısaydı aslında
'Öyleyse ne yapmak gerek?' sorusuna
'Değer' katabilmektir yaşama
Hiç olmadığın kadar özgür
Hiç yaşamadığın kadar huzur bulursun
İnan bana

Öyleyse yeni baştan,
'Sev' hayatı
Ve içindeki tüm canlıları...
Kavgayı bırak
Sal, içindeki saklı canavarı
Dua etmeyi de unutma ona
Bir gün yola gelir o da nasılsa...

tuğba ünsal
6.8.2013
11:31