18 Mayıs 2014 Pazar

Yolcu yolunda gerek




Derinliği anlayabilmek için önceden derin sularda yüzmüş olman gerekir.”
“Ve ne kadar derine inersen, gerçekleri su üstüne çıkarman o kadar zorlaşır.” derler. Derler de yine de umut değil mi, denemekten vazgeçmezsin. Sağa sola bir yukarı bir aşağıya yüzer durursun. Genel olarak duvara toslarsın, şanslı isen belki bir hazine bulursun. Bu hazine belki bir ömür boyu bulunmayacak cinstendir. Bakmışsın sadece bir aldatmaca... Su olur akar ellerinden, çölde görülen serap misali...
Bir de bunu iş edinenler vardır. 'Derinlik Sarhoşu' denilir bu kimselere. Kimbilir belki de meslek edinmişlerdir kendilerine... Daldıkça dalası gelir, bir amaç gütmeden. Kazanç, ödül, şakşaklar onu ilgilendirmemektedir. Sadece cevaptır aradığı. Kafasındaki tüm sorulara bir yanıt aramaktadır. Böylelikle hem kendi rahatlayacaktır. Akabinde bulduğu sonuçları açıklayarak insanlığa bir faydası dokunacaktır.
Bu derinliğe inmek kolay mıdır? Kim gerçekte bu kadar derine inmeyi göze alabilecektir? Çünkü inip de çıkamamak olasıdır. Gün gelir, anlık bir vurgun tüm emeklerini yerle bir eder. Hikayen anında sona erer. Buna rağmen göze alınmalı mıdır? Alınmalıdır.
“Her insan bilgedir” aslında. Çünkü tüm sorular aynıdır ama cevaplara farklı yollarla ulaşılır. Aslen bakarsanız bu da insanın benzersiz yaratıldığının kanıtıdır. Her insan dünyaya geliş nedenini bulmaya çalışıyor ya, cevaplar hep aynı kapıya çıkıyor aslında. Ve cevap da çok basit bana kalırsa;
Yolcu, içinde biriktirdiği tohumları geçtiği yola bırakmalıdır ki gelecek nesiller bu tohumları geliştirip büyütebilsin. Onlar da kendi tohumlarını elde edip geçtikleri yollara bırakabilsin. Tohumlar sevgiyle sulansın, güçlensin. İşte yaşam dediğin bu kadar basit.

Şimdi sadece bir nefes al, yoluna devam et.
Arkanda bıraktıkların için endişelenme.
Kıymet bilenler çıkacaktır, sakın üzülme.
Yaratılmamış boşuna hiçbir canlı,
bunu öylece söyledim zannetme.
Sadece yola devam et,
gerisi sadece teferruattır.
Nereden biliyorsun? dersen,
Danıştım ben de bir bilene...

tuğba ünsal
18.05.2014
11:59

Not: Fotoğrafı 24 Nisan'da Denizli Çamlık'tan çekmiş idim.

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Kavrayış: Hiç bitmeyecek bir serüven...




Oldum olası hissetmekten asla vezgeçmemişimdir. Hissetmek, var edilmiş en güzel duyguydu hep benim için. Yaşamın vazgeçilmez bir parçasıydı adeta, hep oradaydı. Hep benim yanımdaydı.

Hissetmek, elde tutulur bir şey olmasa da yaşam kadar gerçekti aslında. Çünkü insan olmanın da gereklerinden biriydi. Olmasa kesinlikle yaşayamazdık, varolamazdık asla!

Hissetmek deyince akla hep romantik, pozitif duygular gelir nedense. Aslına bakarsanız oldukça yıkıcıdır da... Bir kaptırdınız mı kendinizi toplayamazsınız, dağılıverirsiniz. Un ufak eder adamı, kırıntıları bile toplayacak vaktiniz kalmaz. Öylece süpürüverir sizi.

Sezgiler, hissetmenin arkadaşıdırlar. Belki bir üst mertebesi... Genel olarak yaşamın koşuşturması arasında pek onlara vakit ayıramayız. Bir an hissederiz, genel olarak da üstünü örtüveririz. Pek tabi bu bize yol, su, elektrik olarak geri döner. Duygusal patlamalar, ya da yaşanacak bir olaya hazırlıksız yakalanmalar... Öyle basit bir şeymiş gibi düşünmeyin. Ruhsal paralizasyonlara kadar varır iş. Önceden bu duyguları tanımlayamamışsan, ne zaman ortaya çıktığını kavramlandıramamışsan çat diye ikiye böler ruhunu, aman ha dikkat!

Bir de toplum olarak böyle sezgisel insanları ayrıştırmak pek hoşumuza gider bizim. Aslında hakkında bilmediğimiz bir sürü konu hakkında öyle güzel biliyormuş numarası yaparız ki , evlere şenlik! Dedikoduyu, başkasını yıkıcı bir şekilde eleştirmeyi, yerin dibine sokmayı öyle severiz ki! Neyse ki böyle durumlarda -yeni tabirle- evren 'Al' der. 'Sen acımadan eleştirmiştin, yaşa da gör o zaman' der. 'Kabak' gibi ortada kalırsın! Ancak çentme yapılır artık senden, üstüne de soğuk bir ayran!

Bu aralar emin olduğum kesin bir konu var. Bir insana bir davranışı hakkında ne kadar çok kızıyorsan o davranışı muhakkak senin de yapıyor olduğun! Lütfen bu sözlerimi tekrar ve tekrar düşünün! Tartıp biçin, bolca araştırın. Dediğim yere mutlaka ulaşacaksınız.

Çünkü karşılaştığınız, tanıştığınız hatta aileniz bile rastgele sizinle tanışmamıştır. Malum, ruhumuzda tamamlanmamış, kuvvetle muhtemel zarar görmüş parçalar var. Ve siz yeni tanıştığınız ya da -farketmez ailenizden biri olsun- en çok kime kızıyor ya da nefret ediyorsanız biliniz ki sizde de o parçadan var. Ve siz o parçanızı inkar ettiğiniz için karşı tarafta onu görmeye katlanamıyorsunuz. Yani karşı taraf bir ayna aslında. Siz o aynaya yani kendinize bakmaya dayanamıyorsunuz. İnkar ettiğiniz tüm duygular, rahatsız olduğunuz tüm düşünceler tam orada, 'Kabak' gibi karşında!

Kabullenmesi öyle zor, bir o kadar da acıtır ki, bilirim. Ama zor olanı seçmişseniz yani kamil insan, bu dünyaya ne amaçla geldiğini sorgulayan bir insan olmaya niyetlenmişseniz, bunu tez zamanda kabullenseniz iyi olur. Ve neden kızdığınızı sorgulamak, akabinde o parçanızı da kabullemeniz gerekecek.Üzgünüm ama bence yapılması zorunlu gibi görünmekte.

Küçükken hep derdik: 'Kendi diyen kendi olur', 'Aynaya bakan kendini görür' diye... Ne doğruymuş. Bilinenin aksine küçükken daha bir olgun oluyor herhalde insan. Zira orta yaşlarımda anladığım bir şey daha varsa o da çocukken olduğum insana tekrar kavuşabilmek!
Belki bu aynalar -insanlar- sayesinde eski anılarım tekrar canlanıyordur ve esas 'Ben'i bulmama yardımcı oluyordur. Böyle düşünmek sizi bilmem ama beni hem heyecanlandırıyor hem de umut veriyor.

Eminim çoğunuz bu kavrayışlarımı çoktan keşfetmişsinizdir. Ya da sindirmeye başlamışsınızdır bile... Lafım kendini tanımaya çalışan ama labirentler içinde kaybolmuş hissini yaşayanlara... Gençlere demiyeceğim. Çünkü kimin ne zaman olgunlaşacağı ya da kim kime göre daha olgun kısımlarına hiç girmek istemiyorum. Sadece biliyorum ki insan dediğin eşsiz bir varlık. Ve yollar sadece o insana ait ve özel...

Bu bağlamda diyorum ki;
Siz hayatıma bir şekilde dahil olmuş tüm canlılar...
Sağolun, varolun. İyi ki varsınız, iyi ki yaratılmışsınız.
Hepinizi ayrı ayrı kucaklıyor ve sevgilerimi gönderiyorum.
Allah, cümlemize tamamlanmayı nasip etsin.
Amin.

tuğba ünsal
03.05.2014


 12:19