…
Kah
orda kah burda geçen zamanların ardından secdeye varılma hissiydi
belki de! Ne de olsa savaşılmış ve yenilinmişti. Akabinde nerede
yanlış yaptık hissi ile Allah'a danışılmıştı. Ve cevap
alınamamıştı. Belli ki cevabı bizim bulmamızı istiyordu.
Katına ulaşılabilmek zordu elbet. Kamil insan olabilmek öyle
kolay bir iş miydi? Değildi!
Yine
de bir umutla başlanır, bu sefer başaracağız hissi hakim olurdu.
Ve maalesef sonuç hep kaçınılmaza varırdı. Değişmeyecekti
artık! Bırakılmalıydı.
Kamusal
alana yayılmış ve bir o kadar da reklamı yapılmış bir konuydu
oysaki... Tüm dünya seferber olmuştu. Ne yapabiliriz diye
yüzyıllarca konuşulmuş, üstüne teori üstüne teori
üretilmişti. Planlar, taktikler havada uçuşmuş, stratejiler
belirlenmişti. A, B hatta C,C1,C2 planları üstünde yıllarca
çalışılmıştı. Gerçekten bitmeyen bir umutla hep yeniden,
olmadı daha üstüne giderek emek sarfedilmişti. Ama sonuç hep
hüsranla sonuçlanırdı.
Kabul
edilmek istenmeyen ama en nihayetinde kabul edilmesi kaçınılmaz
olan ise insanların hep gözünün önündeydi. Tam orada, apaçık
ortada! Derler ya 'Kabak' gibi diye... Gerçi nasıl görülecekti
ki... Pembe gözlüklerin ardından, kalpler yoğurulmadan! Belki de
mayada bir sorun vardı. Bilinemeyecekti.
Akması
gerekirken katılaştığı için hapsolan bir şeydi bu. İnsanın
içini rahatsız eden, çıkması için çok uğraştığı ama bir
türlü doğuramadığı bir şeydi belki de! Ne kadar itinayla
çalışılsa bir yerlerden patlak veren, dikilemeyen,
tutturulamayandı. Kemikleşmiş yara gibi tedavisi olmayandı. Çünkü
kırılgandı.
Sahteleri
de piyasaya sürülmüştü. Ya tutarsa diye... Öyle ya hep
hazırcıydık biz, kolaya kaçandık. Hep mucizelere inanıp,
gerçekleşecek diye bekleyendik. Biraz daha sabır az daha sabır
diye sabır taşına döndüğümüzü söyleyip durduk ama yanıldık.
Feci şekilde aldandık!
Kıvrımlarımızı
alıp köşelere saklandık. Mağaralarımıza sığındık. O da
yetmedi, üstümüze binalar inşa ettik. Gittikçe katı arttırdık.
Gökyüzünü kapattık. Doğanın içine ettik. Hep biraz daha
istedik. Gözümüzü bir türlü doyuramadık!
Selam
sabahı kestik.
Yalnızlaştık.
Umutlarımızı
bir bir yedik.
Bu
şekilde onu,
Kimseye
yar etmeyeceğimizi sandık
Aldandık!
Oysa,
Elimizde
hiç kalmamıştı ki!
Var
saydık.
Kısaca...
Saçmaladık!
Peki,
neydi bizi bu kadar uğraştıran,üzen yine de vazgeçemediğimiz?
Evet
dostlar, bildiniz. Kırık kalplerin hikayesiydi okuduğunuz. İçimize
sindiremediğimiz duygunun adı da sevgiydi. Sevgiyle beslenemeyen
kalplerin yaşam savaşıydı belki de... Bir türlü
yapıştıramadığımız!
tuğba ünsal
16.04.2014
Not: Seramik çalışmamın adı "Güzel bir gündü"/"It was a good day"
Seramik,cam ve akrilik boyama /Ceramic& Glass,Acrylic Painting
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder