19 Mart 2020 Perşembe

Bakış Açısı


















Dünya, yeniden bir bilinmezlik girdabına girmiş gibi görünüyor. Yeniden diyorum, çünkü tarih tekerrürden ibarettir felsefesine dayanarak bir zamanlar bazı insanların başına gelenler bu sefer bizim başımıza geldi gibi görünüyor. Sadece sorunun adı değişik, o kadar.

Bu süreklilik nereden geliyor? diye soracak olursak bilim ve teknolojide ilerlediğimiz halde -ki biz buna maddiyatta ilerlediğimiz halde diyelim, maneviyatta pek ilerleyemediğimiz ortaya çıkıyor gibi. Zira her şeye sahipken halâ neden mutsuz olduğumuzun cevabı burada saklı olsa gerek. İstediğimiz her şeye kısa sürede sahip olurken doyumsuzluk hissinin bizi içine çektiğinin farkında değiliz gibi. Yanılıyorsam beni düzeltin.

En basitinden, kaç kişi uyanınca görebilmenin, istediklerini yiyebilmenin ve istediği tarzda giyinebilmenin tadına varabildi. Dışarıda yürümenin bir nimet olduğunu, o güzelim havayı ciğerlerine doldurabilmenin, güneş ışınlarının iliklerimizi nasıl bedavadan ısıttığının çoşkusuna kapılabildi. Hayat, öyle küçük mutluluklarda gizli ki! Biz illa, bunları kaybedince ya da kısıtlanınca anlayabiliyoruz. Anlamak da bir nimet. Ona da şükür, öyleyse...

Aslında biraz yukarıdan bakabilsek olaylara, ne muazzam bir planın içinde olduğumuzu görürüz. Mühim olan belki görmek de değil. Gördükten sonra rolümüzü en iyi şekilde oynayabilmek. Tüm bu karmaşa geçtikten sonra yine eski “Biz”e mi döneceğiz? Yoksa kendimize bir çeki düzen verip bir başkası için yaşamaya devam mı edeceğiz? Belki de “Bir başkası” olmadığını her canlının bir bütünün parçası olduğu ve çokça kıymet verilmesi gerektiğinin bilincine mi varacağız?

Hakikaten, canla başla çalışmanın, üretmenin (ne olursa) keyfine varabilecek miyiz? Boş laflarla peynir gemisini yürütmeye mi devam edeceğiz? Yoksa her an, bir başkasına nasıl faydalı olabilirim? diye düşünerek ve planladıktan sonra harekete mi geçeceğiz? Bir şeyler yapmaya çalışan insanlara köstek mi yoksa destek mi olacağız? Bize sunulan her bir saniyenin yaşamak için ne büyük bir fırsat olduğunu halâ görmezden mi geleceğiz? Yoksa kabuğumuza çekilip kaderin sillesini yemeği mi bekleyeceğiz? (Sanırım buradaki en önemli nokta, asıl kudretin Allah’a ait olduğunu, bizi isterse minicik bir virüsle bile helak edebileceğini görmemiz olacaktır.)

Vereceğimiz karar da belirli mutlaka ama şahsen çalışan, üreten, pes etmeyen gruba dahil olmayı isterdim. Gelecek de ne olacağız korkusunu bir kenara atıp önümüzdeki imtihanlara karşı başarıyla çıkabilmeyi dilerdim. Daha fazla şükredebilmeyi, iman olarak kuvvetlenebilmeyi dilerdim.

O zaman...
Diliyorum.
Şimdilik yapabileceğim tek şey, bu.

Tuğba Ünsal
































































































































































































































































































































































































































































































































































































































































































































































































































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder