28 Eylül 2014 Pazar

GÖNÜL DİKENLER





Evet. Üzgünüm ama doğru. Dünya hiç olmadığı kadar kötülüklerle dolu. Ve bu kötülüklerin tek kaynağı da maalesef bizleriz. Tek suçlu biziz!

Savunma kisvesi altında yapılan savaşları da biz çıkarıyoruz, masum çocukları öldüren de biz. İnsanları yurtlarından süren de biz, kargaşa yaratıp bunu asıl yapan 
biz iken başkasının üstüne atan yine biz!

Sadece kendimize odaklandığımız için yanlış kararlar verip pek çok masum insana zarar veren de biz! Teknolojide şu noktaya geldik, uzay çağını yakaladık, Mars'a bile gittik dedik. Sağlıkta, eğitimde şu gelişmeleri yakaladık dedik. Peki ya, insanlıkta nerelere geldik? Asıl cevaplanması gereken soru bu bence.

Maalesef dünya yaşanılması gittikçe zorlaşan bir kaos ortamına dönüştü. Çocuklarımızın geleceği için endişelerimiz arttı. Bize önderlik edip bu günlere getiren insanlara ne söz vermiştik, hala neler yapıyoruz? 'Biz' kavramından oldukça uzaklaştık. Hala farkedemiyoruz!

Eskiden ne isek şimdi de bir farkımız yok açıkçası. Bu biraz da şuna benziyor; Birileri -ki bunlar büyüyememiş insanlar- ortalığı dağıtıyor, birileri de toplamaya çalışıyor. Hepsi bu. Belki de bazılarımız dağıtmaya, kargaşa yaratmaya, bazılarımız da toplamaya, kırılan ne varsa onarmaya yarıyor. Yani yaradılış bu değil mi, kimse özünden uzaklaşamaz öyle değil mi? O zaman kimse numara yapmasın. Ne isen O'sun!

İşte bu yazıyı tam da dünyanın çıkan çivisini düzeltmeye çalışan, kalplerde birleşmeyen yerleri dikişle tutturmaya çalışan insanlar için yazıyorum. O kocaman gönülleriyle canla başla çalışan, yaramazların her türlü işkencelerine büyük bir sabırla katlanan, kısaca gittikçe daha da insanlaşan insanlar için yazıyorum. İnanın onlar gerçekten varlar. Ve onlar olmasa bizler çoktan batmıştık bile. O kocaman kalpleriyle sadece insanlığın varolmasına çalışan nadide insanlar... İyi ki varlar!

Onların penceresinden bakarsak hayata, dışarıya ne kadar güçlü görünmeye çalışsalar da -ki buna mecburdurlar- kalpleri bırakın savaşları, en ufak bir kavgayı dahi kaldıracak durumları yoktur aslında. Dedik ya kalpleri büyük diye... Bunun anlamı, en küçük sevinci hissedebildiği gibi en küçük hüznü de hissedebilmek...

Terazi hassas yani!

Ne ile uğraşıyorsa uğraşsınlar canla başla çalışırlar. Akabinde ya işgüzarlıkla suçlanır, ya da en kötüsü 'Tembel' yaftası yapıştırılır. Bütün işin sorumluluğunu alır, kendine ait olmayanı bile... 'Yerimde gözü mü var?' denilir. Oysa o, çatlakları görmüştür. Ve tavanın çökmemesiyle ilgilenmektedir. Çünkü tavan çökerse tüm sevdikleri altında kalacaktır. Hepsi bu!

Yine de bir şey demez, sabrederler. Bazen Allah'a havale ettikleri olur. Olayları es geçerler. Ayrıca hayat, bu tür insanlara gani gönüllülüğün öneminden de bahsetmiştir. Demiştir ki hayat;

'Ne olmak istiyorsun?'
Cevabını yine hayat vermiştir;
'Koca bir hiç!'

O yüzden bu tip insanlar ne olacağım diye endişelenmez. Zaten 'Bir Şey' olma dertleri yoktur. Zaten 'Bir Hiç' olduklarını ve hep 'Bir Hiç' olarak kalacaklarını çok iyi bilirler. Belki de güçlü görünmelerinin altında yatan da bu hissiyattır. Kim bilir?
Kalbi büyük ve olgun kişilikli insan profili, bazen de bir çocuk olarak karşınıza çıkar. Size içime oturan bir anımı anlatmak istiyorum;

Danışman olduğum bir sınıf vardı. Orada uslu ve yapıcı çocukların yanında şiddete meyilli, sürekli arıza çıkararak tüm ilgiyi üstlerine çekmeyi başaran çocuklar da bulunmaktaydı.

İnsanoğlu bu ya, ben de yaramazlarla daha fazla uğraşıp onları hem iyilerin seviyesine getirmeye, hem de iyileri onlardan korumaya çalışıyordum.
Gel zaman git zaman sınıfın birincisi olan çocuk, (yaramaz çocuklardan dayak yediği halde ona sabretmesini tembihlemiştim!) derslerini yapmaz oldu. Neşesi kaçtı. Dersleri düştü.. Nedenini sorduğumda tarihi bir cevap aldım;
'
Öğretmenim dedi, neden hep onlarla ilgileniyorsunuz? Sürekli onlarla ilgilenmekten beni unuttunuz!'

Şok oldum. İçimde yaşadığım acıyı tarif etmem mümkün değil. Bir tarafı düzeltmeye çalışırken düzgün olanı bozmuştum. Kendini çok yalnız ve terkedilmiş hissetmişti belli ki!

Evet, insanoğlu olarak hata yaparız. Hatasız kul olmaz fakat ders alabiliyorsak ve o hatayı tekrarlamıyorsak insan olarak kalabiliriz diye düşünmekteyim. Böyle düşününce içimde oluşan umut sizi bilmem ama bana devam etme gücü veriyor.

Evet, millet olarak biraz negatif olayları görme eğilimindeyiz. Pozitif olan çok görünmez. Görünse bile etkisi çabucak geçer. Ama başımıza gelen felaketler, acılar, bizi yaralayanlar, hiç unutulmaz. Sanırım duygusal bir millet olduğumuz için depresyona da yatkınız gibi geliyor ama yine de psikologların işine karışmayayım :)

Dünyayı her gün kurtarıp temizleyen, bizlere 'İnsan' olmayı öğreten bu tip insanlara bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Her gün dünyanın yaşanılacak bir yer olduğunu hatırlatıp bizlere umut aşılayan insanlar;

İyi ki varsınız!
Umarım baki kalırsınız.


tuğba ünsal
28.09.2014
14:51

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder