26 Ocak 2012 Perşembe

Dümene Geç



...

Birden dünyadaki en zor şeyin başkaları tarafından anlaşılmak olduğunu anladı. Ya da anlaşılamamak! Düşünceler adeta beyninde fırtınalar yaratıyordu. Demek her insanın en çok gereksinim duyduğu şey anlaşılma isteğiydi. Varolan tüm sıkıntıların başlıca nedeni bu olsa gerekti.
Anlaşılmak… Ya da anlaşılamamak!

Şöyle bir düşündü: Dünyada var olabilmenin tek koşulu bir başkasına kendini ispat edebilmekti. Çocuk, annesi ve babasına; eş, eşine; çalışan patronuna; öğrenci öğretmenine kendini ispatlamak zorundaydı. Hayat bir oyun değil miydi? Ve her oyun gibi bu oyunun da seviyeleri vardı. Her seviye aşıldıkça daha da zorlaşıyordu. Ve insan her seviyede daha bir kendini aşmak zorundaydı. Neden?

Elbette kendini bir diğerine kanıtlamaktı esas olan. Övgüleri kabul ederek egosunda biriktirmeler yapıyordu, zor zamanlarında oradan çıkarıp kullanabilmek için… Ve tabiki kendini, yarıştığı diğer insandan daha özel ve akıllı olduğunu göstermek istiyordu insan. Kıskançlığın göstergesiydi belki…Ama egoyla ilgili olduğu bir gerçekti. Hiç bitmeyecek bir yarış olduğunu çok geçmeden anladı.

Hayatı boyunca anne ve babanın çocuğunu diğer kardeşiyle, kardeş yoksa komşu oğluyla ya da sıra arkadaşıyla kıyasladığını görmüştü. Anne ve babasının gözüne girmeyi onların bir numarası olmayı öyle çok istemişti ki insanoğlu, her bir seviyeyi atladığında anlık mutluluklar tattı. Önceleri basamaklar ayağını kaldırılınca aşılabiliyorken gittide aşılmaz duvarlarla kuşatıldığını geç de olsa anlayabilmişti belki de! Ve aslında ne yaparsa yapsın istediği takdir puanını alamayacağını, aldıklarının da bir süre sonra kendisine yetmeyeceğini gördü.

Ve elbette bu yarış beraberinde yalnızlığı getiriyordu. Öyle ya insan, madem diğer bir insan tarafından takdir göremiyorsa anlaşılamamış demekti. Anlaşılamamak da insanı yalnızlığa doğru itmekteydi. Hele ki iletişimin sadece klavyeler aracılığıyla yapıldığı böyle bir çağda ne kadar anlaşılabilirdi insan! Birinin gözünün içine bakmadan, karşılıklı birer kahveyi paylaşmadan…

Kendini içinden çıkılmaz bir labirentte hissederken aniden zihninde bir ışık parladı:

Ve anladı ki aslolan insanın sadece ve sadece kendisiyle yarışması gerektiğiydi. Sadece kendini kendine ispat etmek zorunda olduğu gerisinin boş olduğunu anladı.

Hepsi bu!

Tuğba Ünsal
26.01.2012

Not: Resim internetten alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder