...
Oysa insan, kıyılara vuran denizler
kadar özgürdü. Kaçmaktan bıkmanın verdiği son bir hamleyle
harekete geçmeli insan, parmakla sayılanın başarabildiği gibi...
Sonra o noktada durup düşünmeli insan...İçinde ne var ne yoksa
bırakmış olmasına borçluydu aslında, o kadar açıktı ki
herşey!
Tertemiz olmak bu demekti. Tüm
engellerden arınmış olmak, biriktirilmiş tüm anılardan
kurtulmuş olmak ve akabinde derin bir huzurun getirmiş olduğu
tarif edilemez mutluluktu tattığı...
Demek ki herşeyin bir zamanı olması,
bir ağaç gibi yeşerip olgunlaşması bu demekti insanın... Kuş
kadar hafif hissetmek ve özgürce uçmak bu demekti. Kim istemezdi
ki!
Yaşarken öyle engellerle
karşılaşıyor ki insan, sonradan anlıyor en büyük engelin
kendisi olduğunu... Çocukken genelde anne babasının öğrenilmiş
çaresizliklerini devralıyor. Akabinde yetiştiği çevreden... Bir
parça arkadaşlarından, dolayısıyla onların ailesinden gelen
öğrenilmiş çaresizlikler ekleniyor. Sonra çevre yetmezmiş gibi
en çok kendiyle boğuşuyor insan.
Karmakarışıklık içinde nasıl
bulacak ki kendini insan? Bu noktada cevap, mısralara dökülüyor
bir bir...
Öyle biricik öyle özel ki insan
aslında
Önce kendiyle savaşıyor çözülemez
bir ruh edasıyla
Her insan kendini bulmak için geliyor
aslında dünyaya...
Kendini tanımaya çalışıyor peşi
sıra...
Kendini erken teşhis edebilen insan
kazanıyor nasılsa...
Ama bir kendini buldu mu sonunda
Cennetin kapıları açılıyor sevgi
yoluna
Öyle bir his ki bu,
Tarif edilemez yaşanır uğruna...
Geçilemez dediğin tüm engeller
Bir bakmışsın çiçek olmuş,
dönmüş sana
Tavsiyemi sorarsan dostum
Önce maddi dünyayı bırakmalısın
Büyüğe değil küçüğe
inanmalısın
Bir bakmışsın sonra,
Suç bulduğun ne varsa,
Uçup gitmiş sıra sıra...
Ve...
Akabinde dönecektir senin için dünya
Not: Bu yazı sevgiye inananlara adanmıştır. Fotoğrafı Selimiye'de çekmiştim.